fbpx

Zorunlu Din Dersi Eğitimi – 07.04.2022 Tarihli Anayasa Mahkemesi Kararı

30 Temmuz 2022

Anayasa Mahkemesi’nin (“AYM”) ilk ve orta öğretim seviyesindeki okullarda zorunlu tutulan din kültürü ve ahlak bilgisi dersinden muafiyet konusuna ilişkin 07.04.2022 tarihli ve 2014/15345 başvuru numaralı kararına ilişkin inceleme yazımızı paylaşmak isteriz.

1. BAŞVURU KONUSU OLAY

12.09.2014 tarihli başvuru Hüseyin El ve Nazlı Şirin El’e aittir. Hüseyin El, Nazlı Şirin El’in babasıdır.

2009 yılında, Hüseyin El, kızı 4. sınıf öğrencisi Nazlı Şirin El’in okullarda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (“DKAB”) adıyla verilen dersten muaf tutulması için okul müdürlüğüne başvuruda bulunmuştur. İlköğretim Genel Müdürlüğü, Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurulunun 09.07.1990 tarihli ve 1 sayılı kararına atıfla başvuruyu reddetmiştir. Dayanak kararda özetle DKAB dersinden muafiyetin ancak Hristiyanlık ve Musevilik dinlerine mensup olduklarını belgeleyen öğrenciler için mümkün olduğu belirtilmektedir.

Bunun üzerine Hüseyin El, gerekli başvurularda bulunarak kendisi ve kızına ait nüfus cüzdanında bulunan din hanesindeki “İslam” ibaresini kaldırtmış ve idare mahkemesinde ilgili okul müdürlüğünün kararının iptali konulu dava açmıştır.

Yerel mahkeme, AYM’nin E.1997/62, K.1998/52, 16.09.1998 ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (“AİHM”) Hasan ve Eylem Zengin/Türkiye, 1448/04 başvuru numaralı, 09.10.2007 kararlarına atıfla iptal istemini kabul etmiştir. Dayanak AİHM kararında özetle, Türkiye’de ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan DKAB dersi müfredatının din kültürü dersi olarak nitelemeyeceği, dersin içeriğinin salt belli bir dini konu edindiği, bu tür bir eğitimin ancak isteğe bağlı olabileceği ifade edilmektedir.

Kararın idarece temyiz edilmesi üzerine Danıştay 8. Dairesi (“D8D”), 2005 yılında müfredatta yapılan değişiklikle DKAB dersi içeriğinin dinler ve mezhepler üstü bir niteliğe büründüğü, dersin artık bir din eğitimi dersi değil gerçekten de adını yansıtır şekilde din kültürü dersi olduğu, kaldı ki mahkemelerin idare yerine geçerek idari işlem niteliğinde karar veremeyecek olmasından ötürü DKAB dersinden muafiyetin sadece Hristiyan ve Musevilere tanınmış bir imkan olduğu şeklindeki kararı kendi kararıyla genişletemeyeceği gerekçeleriyle yerel mahkemenin kararını bozmuştur. Yerel mahkeme bu son gerekçeyi isabetli bularak bozmaya uyma kararı vermiştir. Davacının karar düzeltme talebi de reddedilmiştir.

Olağan başvuru yollarını tüketen Hüseyin El, 12.07.2014 tarihinde AYM’ye bireysel başvuruda bulunmuştur.

AYM’nin talebi üzerine Milli Eğitim Bakanlığı (“MEB”), verdiği savunma yazısında, DKAB ders içeriğinin öğrencilerden uygulama talep etmediğini, salt bilgi vermeye yönelik olduğunu, müfredatın belli bir din veya doktrin esas alınarak oluşturulmadığını ve çeşitli dinsel yaklaşımları kuşatıcı olduğu, dolayısıyla DKAB dersinin zorunlu tutulmasının AYM ve AİHM içtihatlarına ve Anayasa’ya aykırı olmadığını belirtmiştir. MEB’e göre mevcut durumda başvurucu Musevi yahut Hristiyan olduğunu belgelendiremediğine göre muafiyet başvurusunun reddedilmesi hukuka uygundur.

2. İLGİLİ HUKUK

a. Mevzuat

Anayasa md. 24/f.4:

“Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır.”

hükmünü getirmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (“AİHS”) ek (1) No.lu Protokol’ün 2. maddesi şu şekildedir:

“Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ebeveynlerin bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarıyla uyumlu olarak yapılmasını sağlama hakkınsa saygı gösterir.”

Bu hüküm ebeveynlerin yararlanabileceği bir hüküm olup devlet endoktrinasyonundan şikayet edecek çocuk bu şikayetini AİHS md. 9’a dayandıracaktır. AİHS md. 9 şu şekildedir:

“Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir; bu hak din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, kamuya açık veya kapalı ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir.”

b. Danıştay Kararı

D8D, Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurulunun vermiş olduğu 9/7/1990 tarihli ve 1 sayılı kararın iptali konulu davada değerlendirmelerde bulunmuştur[1]. Yukarıda belirtildiği üzere bu karar, Hristiyan ve Musevi olduklarını belgelendiren öğrenciler için DKAB dersinden muafiyet imkanı tanımaktadır. İptal istemi, söz konusunu ayrımın Anayasadaki eşitlik ilkesine aykırı olduğu yönündedir.

D8D, kararında, DKAB dersi müfredatının ağırlıkla İslam dinini konu edindiğini kabul etmekte, bunun sebebinin ülkemiz çoğunluğunun bu dine mensup olduğunu belirtmektedir. Danıştay’a göre Hristiyan ve Musevi öğrencilerin dersten muaf tutulabilmesini öngören karar, bu sebeple eşitlik ilkesine aykırı değildir, zira Anayasamızda öngörülen eşitlik mutlak bir eşitlik olmayıp farklı durumdaki kişilere farklı muamele esasına dayanmaktadır.

Danıştay’ın Hristiyan yahut Musevi olmayan öğrenciler için verdiği kararlardaki tutumu ise bir dönemlendirmeyi gerektirmektedir.

2007’ye kadar olan dönemde Danıştay bu öğrencilerin muafiyet istemlerini reddetmiştir. Gerekçe ise DKAB dersinin öğrencilere din eğitimi verme amacını gütmediği, bu dersle güdülen amacın genel olarak dinler ve toplumumuzun çoğunluğunun mensup olduğu İslam dini hakkında kültür kazandırmak olduğu, bu sebeple dersin zorunlu olmasının laiklik ilkesine ve hukuka aykırı olmadığıdır.
2007 ve sonrasındaki kısa dönemde Danıştay’ın kararları AİHM’in 2007 tarihli Hasan ve Eylem Zengin kararına atıfla DKAB dersinin zorunlu olmasının hukuka uygun olmadığı yönündedir. Bu kararlarda Danıştay, AİHM’in DKAB dersi müfredatı hakkında yaptığı tespitlere katılmakta, ders içeriğinin çoğulculuktan uzak olduğu ve böylesi bir dersin zorunlu tutulmasının hukuka uygun olmadığı görüşünü savunmaktadır.
2010-2014 Yargıtay müfredatın çoğulculuğu konusunda fikir değiştirmiştir. Danıştay’a göre 2007/2008 eğitim öğretim yılıyla beraber uygulanmaya başlanan yeni müfredat yeterli çoğulculuğu göstermektedir. Bu nedenle dersin zorunlu tutulmasında hukuka aykırılık yoktur.
2014 yılında verilen Danıştay kararlarında bir önceki görüşüne rücu ettiği ve AİHM’in Hasan ve Eylem Zengin kararıyla paralel kararlar verildiği görülmektedir.
2017 sonrası dönemde Danıştay tekrar görüş değiştirerek DKAB müfredatının din eğitimi değil din kültürü eğitimi niteliğine sahip olduğu, dersin zorunlu tutulabileceği yönünde hüküm kurmaya başlamıştır.

c. İlgili AİHM Kararı

Hüseyin ve Nazlı Şirin El başvurusunu ilgilendiren içtihatlarında AİHM’in aşağıdaki ilkeleri gözettiği görülmektedir.

Devletin eğitim ve öğretimde endoktrinasyon amacını taşıması yasaktır. Salt bir dinin veya felsefenin müfredatta daha çok işlenmiş olması çoğulculuk ve nesnellik ilkelerinden ayrılma olarak görülemez. İlgili dinin davalı devletin tarihinde ve geleneğinde işgal ettiği alan göz önünde bulundurulduğunda bu husus, devletin müfredatı planlama ve düzenleme konusundaki takdir marjı kapsamında değerlendirilebilir. Bununla birlikte bir taraf devlet, müfredatta din öğretimine yer verdiğinde, öğrencilerin okul tarafından verilen dini eğitim ile ebeveynlerinin dini ve felsefi inançları arasındaki bir çatışmayla yüz yüze kalmalarından mümkün olduğunda kaçınması gerekir.

Bu bağlamda Hasan ve Eylem Zengin davası önem taşımaktadır. Alevi olan Hasan Zengin, kızının DKAB dersinden muaf tutulmasını istemiş, talebi Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurulunun 9/7/1990 tarihli ve 1 sayılı kararına atıfla Hristiyan veya Musevi olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

AİHM, DKAB dersinden sadece Hristiyan ve Yahudilere muafiyet imkanını tanınmasını problematik bulmuştur. AİHM’e göre içeriği din eğitimi niteliğinde olan bu dersin zorunlu tutulması dini ve felsefi inançlara saygı ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.

AİHM’in AİHS md. 9 ile ilgili şu tespitleri de önem taşır: AİHM’e göre bir kişinin dini inançlarını açıklama özgürlüğünün dini inançların açığa çıkarılmasının istenmemesini ve bu gibi bir inanca sahip olup olmadığının anlaşılmasına neden olabilecek bir pozisyonda olması gerektiğini varsaymaya zorlanmamasını da kapsamaktadır.

3. AYM İNCELEMESİ

AYM, incelemesinin başında yukarıda da izlenen din kültürü eğitimi ve din eğitimi arasındaki ayrıma değiniyor. Buna göre, Anayasa md. 24/f.4 din kültürü ve ahlak bilgisi eğitimini zorunlu kılmakla birlikte bu kapsam dışındaki din eğitimini kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlı kılmaktadır. AYM ülkenin kendine özgü tarihsel birikimi ve sosyolojik yapısı içinde çoğunluğunun dininin DKAB dersi müfredatında daha fazla yer almasını ihlale sebep olacak bir vaka olarak görmemektedir.

AYM’nin değerlendirmesinde özel vurgu yaptığı bir paragraf (paragraf 170) bulunmaktadır ki bu, Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurulunun DKAB dersinden muafiyeti öğrencinin Musevi ya da Hristiyan dinine mensubiyetini belgelemesine bağlayan kararına ilişkindir. AYM’ye göre “…Muafiyet vb. seçenekler için kişilerin bu yöndeki taleplerini gerekçelendirmelerinin istenmesi ya da talebin değerlendirilebilmesi için kişilerin dinî ve felsefi inançlarına ilişkin bilgi ve belge istenmesi Anayasa’nın 24. maddesinin üçüncü fıkrasında koruma altına alınan ve Anayasa’nın 15. maddesindeki düzenlemeyle savaş, seferberlik hâllerinde veya olağanüstü hâllerde dahi dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında yer alan dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamama hakkına aykırılık oluşturur.”

AYM, kararda açıkladığı ilkeleri somut olaya uygularken, başvuru tarihinde yürürlükte bulunan DKAB müfredatının din kültürü eğitimi kapsamını aşıp din eğitimi niteliğine erişip erişmediği konusunun kritik olduğu belirtmiş ve bu çerçevede ilgili müfredatı incelemiştir. Yapılan inceleme sonucunda müfredatın baskın bir şekilde ülkemizin kendine özgü tarihsel birikimi ve sosyolojik yapısı çerçevesinde İslam’ın Türk milletinin çoğunluğu tarafından uygulanan ve yorumlanan şekline ilişkin bilgilere odaklandığı, yalnızca İslam dinine ait ibadetlerin öğretildiği, müfredatın öğretimin ötesine geçerek eğitim içeriğine sahip olduğu tespit etmiştir. Kızının din eğitimi niteliğindeki bu dersi almasını istemeyen başvurucunun ebeveynlerin eğitim ve öğretimde dini ve felsefi inançlara saygı gösterilmesini isteme hakkının ihlal edildiğine ve başvuruculara müştereken 20.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine oyçokluğuyla karar verilmiştir.

AYM üyeleri Kadir Özkaya, Recai Akyel, Yıldız Seferinoğlu, Selahaddin Menteş, İrfan Fidan ve Hicabi Dursun ise, DKAB müfredatı hakkında Anayasa’nın 24. maddesinde düzenlenen Din Kültürü ve Ahlak öğretiminin nasıl bir içerikte verilmesi gerektiği konusunun anayasal düzeyde tam olarak çözüme kavuşturulmasına imkân sağlamak bağlamında, çeşitli uzmanlar tarafından inceleme yaptırılması ve bunun üzerine bir karar verilmesinin gerekli olduğu gerekçeleriyle çoğunluk kararına katılmamışlardır.

Üyelerden Muammer Topal DKAB dersinin mezhepler üstü, uygulama içermeyen, bilgilendirme amacı taşıyan, hangi mezhebî veya felsefî düşünceden olursa olsun tüm öğrencilere hitap eden bir ders olduğu sonucuna vardığı, belli bir din anlayışının esas alınması dersin “din eğitimi” halini aldığı anlamına değil, öğretimde çoğunluğun dininin esas alındığı anlamına geldiği, bu dersin esas olarak İslamiyeti öğretmek üzere tasarlandığı kabul edilse dahi, buradaki zorunluluk çoğunluğun dini hakkında bilgilendirme amacı taşıdığından ebeveynin din özgürlüğünü ihlal ettiği sonucuna vardığını ifade ederek bir başka karşı oy yazısı yazmıştır.

4. DEĞERLENDİRME

Çocuğunun ilköğretim ve orta öğretim kurumlarında verilen “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersinden muaf tutulmasını isteyen ancak talebi idarece reddedilen Hüseyin El ilgili idari işlemin iptali için idare mahkemesinde dava açmış ve davası reddedilmiştir. Bunun üzerine Hüseyin El ve muafiyetini istediği kızı Nazlı Şirin El, AYM’ye bireysel başvuruda bulunarak dini ve felsefi inançlarına saygı gösterilmesi hakkının ihlalinin tespitini ve zararının giderimini istemiştir.

İlgili temel mevzuat aşağıdakilerden oluşmaktadır:

Din kültürü ve ahlak bilgisi eğitimini zorunlu kılan ancak bu kapsamın dışında kalan din eğitimini kişinin isteğine, küçüklerin ise kanuni temsilcilerinin talebine bağlı kılan Anayasa md. 24/f.4,
Düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü düzenleyen AİHS md. 9,
Devletin eğitim ve öğretim alanındaki görevlerini yerine getirirken ebeveynlerin bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarıyla uyumlu yapılmasını sağlama hakkını düzenleyen Ek (1) No.lu Protokol md. 2.

Türkiye’deki ilk ve orta öğretim seviyesindeki okullarda DKAB dersi zorunlu bir ders olup muafiyet imkanı Eğitim ve Öğretim Özel Kurulunun 1990 tarihli kararı uyarınca sadece Musevilik ve Hristiyanlık dinine mensup olduğunu belgeleyen başvurucular için mümkündür.

Danıştay, yapılan bu ayrımın farklı durumdakilere farklı muamelenin eşitlik ilkesine aykırılık yaratmadığından bahisle hukuka uygun olduğuna karar vermiştir. Kararın gerekçesi dikkat çekicidir. Danıştay, DKAB müfredatının İslam dini ağırlıklı olduğunu kabul etmektedir. Bu sebeple Musevi ya da Hristiyan kişilerin dersten muaf tutulmasını mümkün kılan karar hukuka uygun görülmektedir[2] [3].

Danıştay, bahsi geçen dinlere mensup olmayanlar için ise DKAB dersi içeriğini inceleyerek sonuca varmaktadır. Eğer ders içeriği, “din kültürü eğitimi” sayılırsa zorunlu tutulması hukuka uygun görülmektedir. İçeriğin “din eğitimi” olduğuna kanaat getirildiğinde ise dersin zorunlu tutulması hukuka aykırı görülmektedir. Danıştay, çeşitli dönemlerdeki kararlarında bu hususta iki yönde de değerlendirme yapmış ve birbirinden farklı yönde kararlar vermiştir. Kararlarda yıllar içerinde müfredatın değişmesi de rol oynamıştır.

AİHM, 2007 tarihli Hasan ve Eylem Zengin kararında DKAB müfredatını bir dinin öğretilmesi olarak değerlendirmiş ve muafiyet imkanı tanınmamış olmasını ihlale yol açar nitelikte görmüştür. AİHM, salt belli iki dinin mensuplarına muafiyet imkanı tanınmasını dini ve felsefi düşüncelere saygı gösterilmesi hakkını ihlal eder nitelikte görmüştür.

5. SONUÇ

AYM, teorik düzeyde Danıştay’la aynı kriterleri kullanarak somut başvuruyu karara bağlamıştır. AYM’nin değerlendirmesine göre başvuru tarihindeki DKAB müfredatı din eğitimi niteliğinde olup muafiyet imkanı tanınmaması hak ihlaline sebep olmuştur; kararda başvuruculara 20.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine hükmetmiştir. AYM, muafiyeti belli bir dine mensubiyeti ispat şartına bağlayan Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurulu kararının Anayasa’nın 15. maddesindeki düzenlemeyle savaş, seferberlik hâllerinde veya olağanüstü hâllerde dahi dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında yer alan dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamama hakkına aykırılığına dikkat çekmiştir.

Mustafa Furkan Yavuz

[1] Danıştay Sekizinci Dairesi 27/12/1993 tarihli ve E.1992/1521, K.1993/4374 sayılı kararı

[2] Burada akla Hristiyan yahut Musevi olmayan ancak başka dine veya felsefi inanca sahip kişilerin durumu gelir. Danıştay’ın kararında, hangi hukuki gerekçe ile Hristiyanlara ve Musevilere tanınan muafiyet imkanının söz gelimi ateistlere tanınmamasının hukuka uygun olduğu açıklanmamıştır. Konunun bu yönü tamamıyla göz ardı edilmiştir. Gerçekten Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurulu, ilgili kararında, salt Müslüman olanlarla diğerleri arasında bir ayrım yapmamakta aynı zamanda Hristiyan ya da Musevi olanlarla diğer inançlara mensup kişiler arasında da ayrım yapmaktadır. Fikrimizce bu ayrım hiçbir haklı sebebe dayanmamaktadır ve sonuç olarak Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesine ve ayrımcılık yasağına aykırıdır.

[3] Devletin zorunlu DKAB dersi konusundaki çeşitli hukuki süreçlerdeki savunmaları, yazıda görüldüğü üzere, çoğunlukla dersin kuşatıcı, çoğulcu, din kültürünü ve dinleri tanıtıcı içerikte olduğuna dayanmaktadır. Ders içeriğinin bu niteliklere sahip olduğu savunulmasına rağmen Hristiyan ve Musevilerin dersten muaf tutulmasına olanak tanınması çelişkilidir. Gerçekten de eğer DKAB dersi bu niteliklere sahipse hiçbir öğrenci bu dersten muaf tutulamaz. Zira Anayasa md. 24/f.4’e göre din kültürü eğitimi zorunludur. Anayasa Hristiyan ve Museviler için din kültürü ve ahlak bilgisi dersinden muafiyet imkanı getirmiş değildir. Anayasal bir emre idari bir kararla istisna getirilemez. Ne var ki temel sorun AİHM’in Hasan ve Eylem Zengin kararında ve AYM’nin Hüseyin ve Nazlı Şirin El kararında tespit ettiği üzere Türkiye’de din kültürü dersi adı altında zorunlu din eğitimi verilmesidir. Bu gerçek, bir başka dikkat çekici konuyu da gündeme getirir. Türkiye’de, anayasal bir zorunluluk olmasına rağmen, öğrencilere din kültürü dersi verilmemektedir, bunun yerine din eğitimi (özel olarak da İslam dini eğitimi) verilmektedir. İlk ve ortaöğretim öğrencilerine din kültürü bilgisi verilmemektedir. Bu durum Anayasa’ya aykırılık teşkil etmektedir.

Kişisel Fotoğrafların İzinsiz Paylaşılması

Kişisel Fotoğrafların İzinsiz Paylaşılması

Türk Rekabet Hukukunda Hâkim Durumun Kötüye Kullanılması

Rekabet Hukukunda Uyumlu Eylemler

Miras Yönetiminde Tereke Temsilcisi Atama – Soru & Cevap

Devlet Destekli Konut Kredisi Hakkında Merak Edilenler

Sosyal Güvenlik Kurumu Tarafından Uygulanan İdari Para Cezaları

Anlaşmalı Boşanma Davaları

Boşanma Kararlarının Tanınmasında Yeni Dönem

Boşanmada Velayet – Soru & Cevap

Kadına Karşı Artarak İlerleyen Şiddet

Yatırımcılar İçin Almanya’da Oturum İzni

ADRES

Barbaros Mah. Begonya Sk. A+Live Ataşehir, No:7, 34746 Ataşehir-İstanbul

Okab- Oğuz Kara Avukatlık Bürosu

TELEFON

Pzt – Cum | 09:00 – 18:00

+90 216 807 09 27

E-POSTA

info@oguzkara.av.tr


© 2023 OĞUZ KARA AVUKATLIK BÜROSU (OKAB)

Web sitemizi kullanarak çerezlere izin vermektesiniz. Daha fazla bilgi için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz. Detaylı bilgi için tıklayın.